Suüstü Platformları Dizaynında Stratejik Hedeflerin Etkisi
Dünya denizlerindeki ilgi ve menfaat alanlarının doğru tespit edilebilmesi suüstü platformlarının en önemli dizayn kriterlerinin belirlenmesinde yol gösterici olmaktadır.
Dünya denizlerinin belki de Coğrafi Keşiflerin başladığı 15. yüzyıldan beri en hareketli ve stratejik açıdan en önemli olduğu bir döneme giriyoruz.
Bir yandan münhasır ekonomik bölgeler (Exclusive Economic Zone – EEZ) içerisindeki enerji kaynakları için stratejik yapılanma faaliyetleri, bir yandan da dünya deniz ticaret yollarının güvenliği ve bu yollar üzerinde söz sahibi olmak adına yapılan çalışmaları takip ederken, 13 Eylül 2017 tarihinde Washington Post gazetesinde yayınlanan bir makale deniz alanları için başka bir çatışma alanını daha hatırlattı. “Balık savaşları yaklaşıyor” başlığı aslında her şeyi özetliyor. Dünyada 1 milyar insanın ana besin kaynağının deniz ürünleri olduğu ve tüm diğer ülkelere oranla vatandaşları 2 kat daha fazla deniz ürünü tüketen ve 14 milyon kayıtlı balıkçısı olan Çin tehdidi göz önüne alındığında dünya denizlerinin sahne olacağı başlıkların aslında gelecekte ne kadar daha önem kazanacağı çok daha iyi anlaşılmaktadır.
Bu kapsamda geleceği iyi okuyan ülkeler, deniz ilgi alanları ile ilgili yapılanmalarında tüm başlıkları kapsayan çözümler üretmek için çalışmalar yapmaktadır. Özetle tüm deniz alanları üzerinde etkili olmak isteyen donanmaların farklı amaçlar için farklı tipte platformlara yöneldiği görülmektedir.
Gemi inşasında en önemli maliyet kalemi aslında platformun inşası ve envantere alınması değil, ömür devri boyunca ihtiyaç duyacağı idame maliyetleridir. Bu kapsamda ihtiyaç duyulacak platforma ait görev tanımlarının en başında çok iyi yapılması gerekmektedir. Bu nedenle belki de askeri gemi inşa projelerinin en önemli safhası ihtiyacın tüm detayları ile belirlendiği Harekat İhtiyaç Dokümanının hazırlanması olarak karşımıza çıkmaktadır.
Kara sularının güvenliğinin sağlanması, ülkenin jeo-stratejik konumuna göre sahip olması gereken asgari deniz gücü, münhasır ekonomik bölge kapsamında yürütülmesi planlanan faaliyetler (enerji kaynakları arama, petrol boru hatlarının döşenmesi ve güvenliğinin sağlanması, enerji ve iletişim hatlarının korunması, kaçakçılık faaliyetlerinin engellenmesi, mülteci operasyonları, balıkçılık faaliyetlerinin takip edilmesi vb.) ve dünya deniz ticaret yolları üzerinde sağlanmak istenen etkinlik gibi başlıklar sahip olunması gereken suüstü platformlarının belirlenmesinde ayrı ayrı parametreler olarak dikkate alınmaktadır.
Bu noktadan sonra bu görevleri icra edecek platformların dizayn ve inşasına etki edecek diğer parametreler üzerindeki detayların belirlenmesi gerekmektedir. Seyir sıası, personel sayısı, maksimum sürat, manevra kabiliyetleri, savaş yükü, gemi izleri, idame maliyetleri gibi isterlerin belirlenmesi geminin tahrik ve sevk sistemlerinin hesaplanmasında, gemi formunun belirlenmesinde, genel dizayn detaylarının tespit edilmesinde, gemi içi sistem/cihaz ve yaşam mahalleri yerleşimlerinin belirlendiği donatım dizaynının temellerinin belirlenmesinde ana etkenler olarak değerlendirilmektedir.
Örneğin münhasır ekonomik bölgeler üzerinde gerekli güvenlik önlemlerini almak ve bölgedeki tüm faaliyetleri etkin bir şekilde kontrol edebilmek için tüm donanmaların Açık Deniz Karakol Gemisi (OPV – Offshore Patrol Vessel) konseptine yöneldiğini görmek gerekmektedir. Açık kaynaklardan yapılacak araştırmalar ile şu an hizmette olan platform sayısı ile bu platformların markette gördüğü talebi analiz etmek çok kolay olacaktır.
OPV konseptine yakından bakarsak bu platformları; dizayn ve inşa maaliyeti düşük, boyutları itibari ile hücumbot-korvet arası bir konsepte oturan, özellikle münhasır ekonomik bölgelerin kapladığı alanlar göz önüne alındığında kıyıdan 200 mil uzaklığa kadar operasyonlara uygun, fazla silah yükü olmayan, helikopter indirme/kaldırma kabiliyeti olan ancak konuşlandırmak için hangarı olmayan, ani müdahale maksatlı en az 2-3 adet RHIB (Rigid Hull Inflatable Boat) Bota sahip, modüler görev paketleri için uygun boş alanlarla donatılmış, netice olarak fiyat/performans açısından çok etkin bir aralıkta bulunan platformlar olarak değerlendirebiliriz. Bu nedenle özellikle ucuz ve etkili çözümler olması nedeniyle hem yakın kıyı savunma hem de açık deniz tipi karakol gemileri olarak son yıllarda popülerliği giderek artan platformlar olarak markette yerlerini almış durumdadır. Ayrıca modüler görev paketleri için ayrılan alanların otonom su altı cihazları, insani yardım paketleri, su altı sörvey ekipmanları için kullanılabiliyor olması da platformlara çok geniş bir görev esnekliği sağlamaktadır.
Ülkelerin değişen konjonktürel durumlara göre geliştirmiş oldukları stratejilerin dünya denizlerinde dolaşan askeri suüstü platformlarının dizaynlarına doğrudan etki ettiğini söylemek hiç de yanlış olmayacaktır. Bundan 10-15 sene öncesine gidildiğinde OPV konseptinden söz edilmezken tüm donanmaların ağırlıklı olarak yöneldiği konseptin korvet-fırkateyn aralığında platformlar olduğunu görürüz. Ama artık bu çözüm maliyet etkin olarak görülmemektedir. Burada sadece ABD diğer ülkelere göre izlediği politikalarda farklılık göstermektedir. Çok eskiden beri dünya denizlerini kendisinin en önemli hamle alanı olarak gören ABD uzun yıllardır özellikle kıtalararası balistik füze imkanı dahil olmak üzere çok ağır silah gücüne sahip, hava savunma harbi fırkateynleri inşa ederek dünya denizlerinde gezdirmektedir. Ancak son yıllarda ABD’li uzmanlar da münhasır ekonomik bölge faaliyetlerinin öneminin farkına varmış ve kendi özgün dizaynları olan LCS (Littoral Combat Ship) programını başlatmışlardır. 52 gemilik programın bugün 10. gemisi hizmete girmiş durumdadır. En önemli özellikleri farklı görev paketlerinin konuşlandırılabilmesi olan bu gemiler hizmete girmelerine müteakip hem ABD kıyılarında hem de ABD’nin önemli menfaatlerinin bulunduğu Asya-Pasifik ülkelerinde konuşlandırılmaktadır.
Bugün artık dünya deniz ticaret yolları üzerinde söz sahibi olmak için ise dünyanın tüm deniz alanlarında görev yapabilecek platformların dizayn ve inşasına başlamış durumdadır. Bu konuda ABD Donanmasının üstünlüğü artık sorgulanır duruma gelmiştir. Her ne kadar sahip olmuş olduğu Arleigh Burke Sınıfı destroyerlerini modernize ederek ve yeni ekipmanlar ekleyerek programa devam etseler de İngiltere, Fransa, İtalya, Çin, Rusya, Almanya gibi ülkeler de artık benzer özellikte hava savunma harbi fırkateynlerini dünya denizlerinde dolaştırmak için çalışmalar yapmaktadır. ABD Donanması da bu üstünlüğünü devam ettirmek için çok yenilikçi bir forma ve yüksek teknolojili yeni nesil silahlara sahip Zumwalt (DDG1000) Programını başlatmış olsa da beklenenin üstünde inşa ve idame maliyetleri nedeniyle projenin 3 gemide kesilmesi kararı verilmiştir.
Son yıllarda geliştirilen yeni dizaynları incelediğimizde özellikle “Hava Savunma Harbi Fırkateyni” olarak sınıflandırılan bir suüstü platformu konsepti önümüze çıkmaktadır. Bu sınıflandırmanın amacı özellikle hava savunma harbi kabiliyetlerinin çok üstün olmasından kaynaklanmaktadır. Bununla beraber gemide hem suüstü hem de denizaltı harbi için de çok etkin bir silah ve sensör gücü bulunmaktadır. Bazı ülkelerde bu konseptin tam karşılığı olmasa da “Çok Maksatlı Fırkateyn” sınıflandırması yapıldığı da görülebilir. Bu platformların tamamı sahip oldukları yetenekler ile dünyanın tüm denizlerinde münferiden görev yapabilecek şekilde dizayn ve inşa edilmişlerdir. Amerikan Zumwalt ve Arleigh Burke, İngiliz Type 26 Global Combat Ship, Rus Project 23560E, Alman F125 Sachsen, Fransız-İtalyan ortaklığı FREMM, Çin 052C ve 052D programları hemen hemen benzer yeteneklerle donatılmış dizayn ve inşa projeleridir. Bu gemilerden bazıları halihazırda görev yapmakta olup bazıları ise dünya denizleri ile ancak 2020 yılından itibaren buluşacak platformlardır.
Tüm dünya deniz alanlarında operasyon yapmayı hedefleyen bu platformların dizaynları incelendiğinde tekne formları olarak klasik bir suüstü platformu yapısı tercih edildiği görülmektedir. Tabi bu konuda ABD Donanmasına ait Zumwalt (DDG1000) Sınıfı Destroyerleri kesinlikle özel bir yere koymak gerekmektedir. Hem tekne hem de üst bina dizaynına getirdikleri inovatif yaklaşımla özellikle radar kesit alanı konusunda sağlamış oldukları etkinlik gerçekten incelenmeye değer. Ancak programın tamamında yaşanan maliyet baskısı nedeniyle bu platformdan dünya denizlerinde sadece 3 adet görebileceğiz.
Hava savunma harbi fırkateyn konseptinde klasik bir tekne formu tercih edilse de ilk anda dikkat çeken en önemli yenilikçi tercih sevk sistemlerinde görülmektedir. Bu gemilerin neredeyse tamamı artık elektrikli ya da hibrid sevk sistemleri ile donatılmış olarak inşa edilmektedir. Bu sevk sistemlerinin yakıt tüketiminde getirmiş olduğu iyileştirme gemilerin seyir sıalarının da iyileşmesini sağlamaktadır. Ayrıca özellikle elektrik motorları ile yapılan seyirlerde akustik iz değerlerinde sağlanan iyileşme ve platformun ömür devri boyunca bakım işletme maliyetlerinin klasik sevk sistemlerine göre düşük olması da bu sevk sisteminin tercih edilmesinde önemli bir rol oynamaktadır.
Yine bu platformların dizaynında gözlenen yeni bir yaklaşım da görev paketleri için bırakılmış alanlardır. Gelişen teknolojiler kapsamında özellikle gemilerden otonom su altı cihazlarının atılması gerekliliği görev konteyneri kavramının daha çok ön plana çıkmasını sağlamıştır. Ayrıca farklı su altı sörvey faaliyetleri, mayın harbi görevleri, insani yardım paketleri veya gelecekte verilecek farklı görevler için standart konteynerler yüklenebilecek şekilde dizayn edilmiş olması bu platformların görev yelpazesinin çok genişlemesini sağlamaktadır.
Stratejik olarak denizlerden ne beklediğinizi bilmek, büyük oranda aslında nasıl bir gemi dizayn edeceğinizi de belirlemektedir. Doğru ve etkin platformlar inşa etmenin temel kriterinin hedefleri doğru belirlemek olduğu unutulmamalıdır.